Güncel
Bu Kılıçdaroğlu çok eğlenceli adam yahu… - İsmail Kılıçarsalan
Follow @dusuncemektebi2
Bu Kılıçdaroğlu çok eğlenceli adam yahu… Girdiği her seçimi kaybettiği o sihirli koltuğu bırakmaz bırakmasına; lakin günün birinde siyaseti bırakma erdemini gösterir de stand-up yapmaya başlarsa ilk gösterisinin ilk biletini ben alacağım. Gülmekten karnımın ağrıyacağına yürekten inanıyorum.
Dün Büyük Anadolu Buluşması isimli bir salon toplantısında konuşmuş zat-ı şahaneleri. Tamam, 'kitleyi görünce gaza gelmek' Türk siyasetçisinin en belirgin özelliklerinden biridir, fakat Kılıçdaroğlu'nun gaza gelişi bambaşka oluyor. Hani 'bilmiyor, işin kötüsü bilmediğini de bilmiyor' diye bir laf var ya. Aklıma o laf geliyor Kılıçdaroğlu'nu her dinlediğimde.
Kılıçdaroğlu tam olarak şöyle sözler etti: 'Sanıyorlar ki el kaldırıp indirmekle rejim değişecek. El kaldırıp indirmekle rejim değişmez. Bizim rejimimiz yani cumhuriyet, cumhuriyetin kuruluşu el kaldırıp indirmeyle olmadı.'
Hadi diyelim ki inkılap tarihi dersiniz hep boş geçti Sayın Kılıçdaroğlu. Yahu sizin hiç 'asgari tarih bilgisini haiz' danışmanınız da yok mu gerçekten? Peki. O halde size benden dev bir hizmet hamlesi gelsin. Sayın Kılıçdaroğlu; Türkiye'de rejim, tam olarak 'el kaldırıp indirmek' suretiyle değişti. 28 Ekim 1923 günü Gazi Paşa, akşam yemeğinde topladığı arkadaşlarına yaptığı konuşmada 'efendiler, yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz' dedi. Dikkat isterim burada: 'Cumhuriyeti ilan etmek istiyoruz, bu yüzden oylama yapacağız' falan değil ha. Direkt olarak 'ilan edeceğiz' dedi. Ardından 29 Ekim günü yapılan oylamada 158 mebus el kaldırdı ve memleketin rejimi böylelikle -bir kez daha tekraren söylemek gerekirse- 'el kaldırıp indirerek' değişti.
Ne yalan söyleyeyim, Kılıçdaroğlu'nun bu cümleleri yine de ne demeye çalıştığını aşağı yukarı anladığımız cümleler. Fakat bu cümlelerden sonra gelen şu cümleyi neredeyse hiç anlamadım. Buyurun, birlikte okuyalım: 'Anadolu'nun, Trakya'nın sınırları birileri tarafından çizilmedi.'
Ne yapsak, neresinden başlasak da düzeltebilsek Sayın Kılıçdaroğlu'nun fena halde çarpıtılmış bu tarih algısını. Düzelmez ama yine de şansımızı deneyelim. Sayın Kılıçdaroğlu, Lozan isimli bir anlaşma var. İsmet İnönü'nün başkanlık ettiği Türk heyeti, bu anlaşmada kendilerine dikte edilen sınırların tamamını kabul ettiler ya da kabul etmek zorunda kaldılar. Fakat iki durumda da bugünkü sınırlarımız birileri tarafından çizilmiş oldu. Üstelik öyle sınırlardı ki bunlar, burnumuzun dibindeki 12 Adalar, bin yıldır Türk yurdu olan Musul ve Kerkük, hatta Anadolu'nun mütemmim cüzü olan Hatay dahi elden çıkmıştı.
'Yiğidi öldür, yoğurdunu yeme' denmiştir. Biliyorum, tam olarak öyle değildi söz. Sayın Kılıçdaroğlu'nun bu lafları ettikten sonra kurduğu cümlelere ben dahi imzamı atarım. Şöyle diyor: 'Her metrekaresinde bu ülkenin insanlarının acısı, kanı, gözyaşı vardır. Şehitlerimiz, gazilerimiz vardır. Onlar bize yaşanacak bir Türkiye bıraktılar.'
Doğrudur. Onlar bize yaşanacak bir Türkiye bıraktılar elbette. Şunun da adını koyalım. Elbette 'topyekûn bir halk hareketi' olarak başlamadı Anadolu'da direniş. Daha çok eski askerler ve Anadolu'nun dindar, vatan gayretine sahip eşrafı tarafından organize edildi. Meraklısı bunun böyle olduğunu Erzurum ve Sivas Kongrelerinin heyetleri ile Birinci Meclis'in mebus yapısına bakarak anlayabilir.
Ve sıra Kılıçdaroğlu'nun altın vuruşuna geldi. Şöyle buyuruyor zat-ı şahaneleri: 'Ama hiç kimse şundan endişe etmesin. Mustafa Kemal ve arkadaşları nasıl Anadolu'nun, Trakya'nın bağımsızlığı ve özgürlüğü için mücadele ettilerse ben dâhil bütün arkadaşlarım bütün Anadolu Kuvayı Milliye ruhuyla aynı mücadeleyi yeniden yapacağız.'
Biri, elindeki kalemle yahut parmağıyla Sayın Kılıçdaroğlu'nu bir dürtsün ve ona şöyle desin lütfen: 'Sayın Kılıçdaroğlu. Bu millet, çok değil, 150 gün kadar önce 'dâhili ve harici bedhahlara karşı' olağanüstü bir Kuvayı Milliye destanı yazdı zaten. İstanbul'da, Ankara'da, Malatya'da, Adana'da ve daha pek çok yerde 'vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş' durumdaydı. Bu muazzez milletin muazzez evlatları 'içinde bulunduğu imkân ve şerait'i düşünmeden vazifeye atıldılar.
Siz o akşam sanırım çokoprens almaya gitmiştiniz. Ekranlarda, meydanlarda falan göremedik zat-ı devletlilerini. 'Müstevliler'e karşı pek bir suskundunuz. Şimdi, 'el kaldırıp indirerek' bu köhnemiş, artık dikiş tutmayan, yapısal pek çok sorunu olan rejimi düzeltme niyetini izhar etmiş insanlara karşı Kuvayı Milliye'den bahsetmeniz, nasıl derler, 'ironinin dibi' gibi geldi bana. Unutmadan söylemekte yarar var, sizin Kuvayı Milliye dediğiniz 'tank gördüğünde market ve ATM kuyruğuna giren, hatta o tankları utanmadan alkışlayan kitle' ise bu çağrınızı bir kez daha düşünmenizi öneririm âcizane. Kanaatimce hem kuvvaya hem millete çok mahcup olursunuz.
Ne diyordu Byron: 'Şimdi hafızım. Şurada bir anlaşalım. Rejimi el kaldırıp indirerek değiştiren insanların partisi, el kaldırıp indirmeye karşı. Bir de üstelik müstevlilerin emellerine alet olma konusunda doktora yapmış durumdalar. Doğru mu anlıyorum?'
YENÄ° ÅžAFAK
Henüz yorum yapılmamış.